8 Nisan 2010 Perşembe

ÇIKMAZ SOKAK


18 yaşındaki lise öğrencisi V.F. eğer 12. kattan atlayıp intihar etmeseydi, belki bir gün yolda yürürken gördüğü bir kıza dönüp bir kez daha bakacak, belki peşine takılıp onu takip edecek ya da bir gün bir cafede otururken gördüğü başka bir kız için kalbi hızla atmaya başlayacak, dayanamayıp yanına gidecek ve ona bir kahve ısmarlamayı teklif edecekti. Ama V.F.'nin gencecik kalbi deli dolu duygularının esiri olmuştu ve okuldaki evli, iki çocuk annesi, biyoloji öğretmeni için atmaya başlamıştı çoktan. Öyle basit bir ilgi değildi onunkisi, aşık olmuştu ya da aşık olduğunu zannediyordu. Aşık olduğunu zannedip belki de takıntı haline getirmişti öğretmeni A.E.'yi...Ya da gerçekten aşıktı. Aşkın tam ve herkesin fikir birliğine vardığı bir tanımı olmadığı için bilemiyoruz.

Biyoloji öğretmeni A.E. ise kendisine aşık olan bu gence karşılık vermemişti. Herşey bir kenara, evliydi ve iki çocuk sahibiydi. Evli ve iki çocuk sahibi olması, yaşça öğrencisinden büyük olması bir aşk yaşanması için engelmiydi? Aşkı yaşamanın standartları mı var? Buna geleceğiz...

V.F.'nin aşkı iç dünyasından çıkıp dışarıya taştı. Ailesi de öğrendi. Belki çok rahatsız olduğu veya rahatsız edildiği için öğretmen A.E. şikayetçi oldu. Ailesi, Kahramanmaraşlı V.F.'yi "gözden uzak olan, gönülden uzak olur" sözünden yola çıkmış olacak ki okuldan alıp Kayseri'de başka bir okula verdi. Peki gözden uzak olan gerçekten gönüldende mi uzak oluyor? Buna da geleceğiz...

V.F.'nin içindeki ateş ailesinin,öğretmeninin ve belki de başkalarının da hesap ettiği gibi sönmedi daha çok büyüdü, büyük bir yangına dönüştü. İzne geldiği bir haftasonu öğretmeninin oturduğu evin yolunu tuttu hemen. Kapıyı çaldı. Açan olmadı. Zaten daha önce kapanan bütün kapılar yetmişti muhtemelen ona. Şimdi ise kapılar dahi açılmıyordu. Kendine bir yaşam kapısı mı bulamadı yoksa? Bilinmez... Ama muhtemel... Geçemedi, geçmesine yardımcı olan bulamadı. O açılmayan kapıdan yukarı, 12. kata çıktı. Ve sanırım hiç tereddütsüz kendisini boşluğa bıraktı bu ölümüne sevdalı, ölümüne aşık genç...

Bu haberi ilk okuduğumda içimde birşeylerin acıdığını hissettim. Belki de V.F.'nin acısını hissetim biraz olsun. 29 yıllık hayatımda karşılık bulduğum, bulamadığım aşklarım geçti gözümün önünden. Zaman zaman hissetiğim sızıları birkez daha hissettim. Eminim her okuyan da kendinden birşeyler bulmuştu bu haberde. Çünkü haberin altında 80 okuyucu yorumu mevcuttu o dakika!

Bu dünyada herkesin karşılık bulamadığı ya da bir şekilde ulaşamadığı bir aşkı olmuştur mutlaka. En azından platonik bir aşkı. Belki birçok kişi bundan dolayı aynı V.F. gibi kendi canına kıymayı en az bir kez düşünmüştür, aklından geçirmiştir. Zordur karşılıksız sevgi... Dünyanın en zor şeylerinden biridir. Buna direnmek bununla mücadele etmek için gerçekten çok güçlü bir savaşçı olmak gerekir. Bu yolda kişinin kendi çabasının yanında ailesinin, arkadaşlarının desteği de çok önemlidir. Çünkü karşılığını bulamadığın sevgiyi diğer sevdiklerinle ikame etmen gerekir. Yoksa bu sevgi git gide acıya hatta bir felakete dönüşebilir. Tam tabirle diğer sevdiklerinin "senin gazını almaları" gerekir.

V.F. büyük bir ihtimalle çok yalnız kaldı. Ailesi ona yeterli desteği vermedi, veremedi ya da durumun ciddiyetini algılayamadı. Ki belki de en büyük hatayı yaptılar onu evden, yaşadığı şehirden, arkadaşlarından ve de kendilerinden ayırmakla. Zaten kendini çaresiz, zayıf, reddedilmiş ve sevgiden yoksun hisseden V.F., büsbütün bir yalnızlığa, terkedilmişliğe sürüklendi. Sevgisi acıya dönüştü, yalnızlığı ölüme...

Peki ya öğretmen A.E.? İki çocuk annesi ve evli bu kadın şimdi ne durumdadır acaba. Hayatı boyunca unutamayacağı bir travma yaşıyor olabilir mi? Öğrencilerinin, intihar eden V.F.'nin arkadaşlarının karşısına geçip nasıl hiçbir şey olmamış gibi ders vermeye devam edecek? Muhtemelen o da Kahramanmaraş'tan ayrılıp tayinini isteyecektir. V.F. onun rüyalarında bir kabusa dönüşür mü geceleri dersiniz? Ya da kocasıyla geçirdiği her özel, her romantik anda gözlerinin önüne ona aşık olduğu için intihar eden A.E. gelir mi? O en özel dakikalar kan ter içinde kaldığı buhran dolu dakikalara dönüşür mü? Kendisine aşık olan bir genç yüzünden aşkı, romantizmi unutur mu? Yoksa hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam mı eder? Karşılık bulamamak gibi, karşılık verememek de zor olsa gerek bazen!

Peki ya aşk... Aşkın bir kuralı bir standardı olabilir mi? Hep demez miyiz aşk mantıklı birşey değildir, aşk bir çılgınlıktır, aşk kural tanımazlıktır diye... Aşkı bir kalıba koyabilir miyiz? Aşkı kendi kabına sığdırabilir miyiz? Birçok insan, en azından aşkı bir kez olsun yaşamış ya da yanından geçmiş insan, bu sorulara herhalde "hayır" cevabı vermeye daha yakındır. Peki evli, iki çocuk sahibi öğretmenine aşık olan A.E.'yi ayıplayabilir, suçlayabilir miyiz? Hele hele 18 yaşında, kanının en deli olduğu bir zamanda... Buna da verilecek ağırlıklı yanıt "hayır" olsa gerek.

Asıl paradoksa geliyoruz şimdi; yukarıdaki her soruya verilen hayır cevabı, A.E. öğretmen, eğer öğrencisinin aşkına karşılık verseydi ne olacaktı? Kimileri onu öğrencisiyle aşk yaşadığı için ahlaksızlıkla suçlayacaktı, kimileri lanetleyecekti, kimileri suratına tükürmek isteyecekti belki de... Çünkü üstüne üstlük  evliydi, iki çocuğu vardı ve öğrencisinden yaşça büyüktü. E peki hani aşkın sınırları yoktu, mantığı yoktu? Çılgınlıktı, delilikti...

Karşılık bulsan da bulmasan da aşk acıdır çoğu zaman. Hatta acıdan beslenen aşklar daha büyük olur. Aşk bazen ölümdür ya da yaşıyorsan bile ayakta ölmektir. Ölen için zordur, yaşayan için daha zor. Aşk birşeylerden tatmin olmamaktır. Tatmin olamadığın için saldırgan olmaktır. Aşk göze almaktır herşeyi. Bazen 12. kattan boşluğa bırakırsın kendini, bazen yaşamayı göze alırsın gözünü kırpmadan...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder