31 Ağustos 2009 Pazartesi

Ve beklediğim son!

Başı kesilerek öldürülen rahmetli Münevver'in babası Süreyya Karabulut, "3 Milyon Euro" helallik istemiş Garipoğlu Ailesi'nden!!! Adamdan zaten hiç hoşlanmamıştım. Baştan beri bana antipatik gelmişti. Aylardır o kanal senin bu kanal benim dolaşıyordu! Çıkmadığı haber bülteni kalmamıştı! Hangi kanalı açsam mutlaka o vardı! Resmen şova dönüştürmüştü artık olayı! Anlaşıldı derdi neymiş... Ben hiç şaşırmadım! Bekliyordum böyle birşeyi.

Beyefendinin ikinci bombası da  çok geçmeden patladı. Bombayı patlatan Cüneyt Özdemir oldu. Özdemir, aylar önce Münevver'in yaşadıklarıyla ilgili olarak ticari bir kaygu gütmeden bir kitap yazmak istemiş, bu konuyu doğal olarak Münevver'in babasıyla paylaşmış. "Acılı babanın" Özdemir'e ilk sorduğu şey, "bizim payımıza ne düşecek?" olmuş!!!
Yani Münevver'in "kesilen başının" bedeli 3 Milyon Euro ve kitaplardan elde edilecek maddi gelir! Belki de başka finansal teknikleri de buna ekleyebilir Süreyya Karabulut!
Ayrıca bugüne kadar katilin yakalanamamasında da en büyük nedenin bu adam olduğunu düşünüyorum. Olayı bu kadar gündemde tutarak, bu kadar göz önünde olarak, katilin daha dikkatli hareket etmesini,uyanık kalmasını ve daha iyi saklanmasını sağladı! Bu tip olaylar gizli ve üzeri soğutularak soruşturulur! Katil her gün tv izleyerek hep tetikte oldu! Yani adam polislere çamur atıp durdu ama en çok o baltaladı soruşturmayı! Hiç sevmemiştim bu adamı hiç! Tahminlerim doğru çıktı... Şovmen olduğu en başından belliydi. Ayrıca kızına da hayatteyken yeteri kadar sahip çıkmadığını kanısındayım. Orta halli bir ailenin gelir farkı ve dolayısıyla da sosyal-kültürel olarak arasında uçurum olan bir başka ailenin oğluyla kızının beraber olmasına "büyük bir keyifle" hiçbir kontrol mekanizmasını devreye sokmadan izleyici kaldığı görüşündeyim. Davul bile dengi dengine çalar sözü tamamen göz ardı edilmiş. Para göz bir babanın, kızını böyle zengin bir aileye peşkeş çekmiş olması kuvvetle muhtemel. Bugün kızının "kesilmiş başı"na 3 Milyon Euro fiyat biçen baba, muhtemelen hayatta olsaydı kızının bedeni için de "başlık parası" olarak euroları havada uçuşturacaktı.
İşte "gözü yaşlı acılı bir baba" ve onun birlikte ana haber bültenlerinde her akşam ağlayan Türkiye... Aylarca güzel bir tiyatro izledik. Olan 17 yaşında "başıyla" birlikte canını da kaybeden dünya güzeli genç bir kıza oldu.

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Beşiktaş yine 6 yıl bekler mi?




Lig başlamadan ligin beşincisi ilan edildi Beşiktaş! Geçen senenin çifte kupalı şampiyonuna yapılan bu “küçümser tavrı” ancak kıskançlık ve hazımsızlıkla açıklayabiliyorum. Çünkü Beşiktaş camiasıyla, taraftarıyla çok büyük bir potansiyeldir. Yıllardır süregelen istikrarsızlık ve başarısızlıklara rağmen bile bu potansiyeli herkes rahatlıkla gözlemleyebilir. Bir de buna sportif başarılar eklenirse ortaya çok büyük, kimsenin karşısına almak istemeyeceği bir enerji, sinerji çıkıyor. Ve yıllardır rakiplerimiz tarafından yürütülen, Beşiktaş’ı “ötekileştirme” çabası, Beşiktaş’ın şampiyon olmasından hemen sonra tekrar başladı, hem devakit kaybetmeden. Şampiyonluk kamuoyunda yeteri kadar yer bulmadan Mehmet Topuz olayı bilinçli bir şekilde patlatıldı, büyütüldü, abartıldı. Ardından birçok Beşiktaşlı’nın gitmesine sevindiği “cam adam” Gökhan Zan’ın bedelsiz olarak GS’ye transferi günlerce eleştirildi. Beşiktaş “opsiyonu” uzatmayı, Zan’a imza attırmayı unuttu gibi ipe sapa gelmez hatta komik iddialar ortaya atıldı. Yönetim yerden yere vuruldu. Aziz Yıldırım’ın ilgilendiğini bildiğimiz ve eğer FB’ye gitseydi kıyametlerin kopacağından emin olduğum Nihat Kahveci transferi nedense çok sönük bir şekilde medyada yer buldu. Eğer Nihat FB’ye gitseydi muhtemelen Aziz Yıldırım “göklere çıkarılacak”, imza törenleri Saraçoğlu’nda şova dönüşecek, bu transfer çarşaf çarşaf spor sayfalarını süsleyecekti.

Derken Süper Kupa finali oynandı. FB kupayı aldı. Tebrik de ettik. Ama ne hikmetse, herhalde benim cahilliğim, sadece adı Süper olan bu kupa hakikaten Türkiye’nin en süper kupasıymış! Yapılan süslü, allı pullu ve üstelik günlerce süren haberler, şampiyonluk kupasını kaldıran Beşiktaş için yapılmadı! Galiba Süper Kupa, gerçekten de lig şampiyonluğu kupasından daha önemliymiş. İnanın ben bilmiyordum!

Ardından 2009-2010 sezonu başladı. Her sene 3 büyüklere adeta kök söktüren İ.B.B sezonun ilk maçında Beşiktaş’ı da zorladı. Beşiktaş aslında fena mücadele etmediği ligin bu dişli takımı karşısında berabere kaldı. Ligdeki rakiplerin ağzı iyice sulandı. Zaten daha lig başlamadan beşinci ilan edilen Beşiktaş daha bu ilk maçta bitmişti işte! Bütün spor programlarında bütün gazetelerde varsa yoksa FB-GS konuşuldu, yazıldı çizildi. Beşiktaş şampiyon olmak için 6 yıl beklemişti. Ama bu 6 yıllık hasretin geçen sezon sona ermesi bambaşka bir hasrete neden olmuş onu gördük. Bütün kamuoyu, bütün medya ne kadar özlemiş FB’yi, GS’yi. Gören de 6 yıl bekleyen BJK değil de rakipleri zanneder. Müthiş bir iştahla açıldı sezon. Ama bu iştah medyada, kamuoyundaydı söylediğim gibi.

Ve ikinci haftaya geldik. Nerdeyse her maçta her takımın stadında olan küfür sanki Beşiktaş’a mahsus bir olaymış gibi, sanki ş"ampiyonluğu engelleyemedik bari başka yerden bir şekilde vuralım" denircesine ligin ilk iç saha maçında "küfür cezası nedeniyle" seyircisizliğe mahkum edilen Beşiktaş, bir de pazartesi gününe itildi! Yıllardır görmediğim bir pas yüzdesiyle oynayan Beşiktaş ertesi günkü gazetelerde “kötü oynadı” denilerek yine yerden yere vuruldu! Acaba ben mi başka maç izledim diye şüpheye düştüm. Oysa benimle birlikte maçı izleyen arkadaşlarım da seyircisiz maça rağmen hiç sıkılmamış, Beşiktaş’ın oyununu gayet beğenmişti. Tek eksiklik forvet hattındaki bal yapmayan arı misali golcülerimizdeydi. Onun dışında istek, kazanma hırsı, bir de bunlara eklenen güzel paslaşmalar hiç de fena değildi. Hele takım savunması çok çok iyiydi. Ama nedense medyaya göre Beşiktaş kötüydü! Herkes iyi herkes mükemmel ama Beşiktaş hep kötü hep kötü…

Uzun lafın kısası; Beşiktaş muhteşem yıldızlar transfer etmedi, evet ama zaten Beşiktaş’ın geleneğinde ve transfer politikasında yıldız transfer kavramı pek yoktur. En parlak döneminde, 3 yıl üst üste şampiyon olduğu zaman bile yıldızları yoktu, yıldızları kendisi yaratmıştı Beşiktaş hep. Metin-Ali-Feyyaz’lar kendi alt yapısından çıkardığı yıldızlardı mesela. Şuanda da kendi yarattığı (örn: Bobo,Tello) ve yaratacağı (örn: İsmail,Rıdvan,Erhan) yıldızlarla, oturmuş ve iki kupa kazanmış kadrosuyla, muhteşem taraftarıyla, Türkiye’nin en büyük iki teknik direktöründen biri olan hocasıyla bu senenin beşincisi değil yine en büyük şampiyonluk adayı Beşiktaş’tır. Beşiktaş’ı görmezden gelip daha ilk haftadan itibaren havaya girenler, yere göğe sığdırılamayanlar bunu zamanla görecekler. Geçen sene Beşiktaşlılar dahi son haftaya kadar Beşiktaş’ın şampiyonluğuna inanmıyordu. Ben ise daha 6-7 hafta varken Beşiktaş’ın kesinlikle şampiyon olacağını iddia ediyordum. Herkes yanıldı ben haklı çıktım. Bu senede söylüyorum. Rahat olun Beşiktaşlılar. Bu organize moral ve güven çökertme operasyonundan etkilenmeyin. Bir daha 6 sene şampiyonluk beklemeyeceksiniz!

Acıtır sensizlik...


Kaybolmak resimlerinde; Saatlerin içinde kaybolmak; Unutmak herşeyi senden başka; Boğuşmak sensizlikle geceler boyu; Ve güneş doğar doğudan her sabah; Batar diğer taraftan benim içimde; Batar, karanlık olur her yer; Batar! Acıtır sensizlik... Sensizlik... Sensizlik... Ahhhh sensizlik...

Sayın "terörist"...


Bugünleri de görecekmişiz! Öcalan'ı el üstünde tutar, üstüne titrer olduk... Ne diyecek diye kalem-kağıt elde gazeteciler "hazır kıt'a" bekliyor! Adam şuan kendisinin bile tahmin edemeyeceği kadar itibar görüyor! Ana haber bültenleri onunla başlıyor, gazetelerde ya manşet ya sürmanşet oluyor! Köşesinde yazmanyan yazar yok! Tartışma programlarında konuşulan "Tek Adam!" Flaş Haberlerin, Son Dakikaların kahramanı oldu!

Koşullarım düzeltilsin" diye mesaj yolluyor!Koşulların daha nasıl düzeltilecek? Zaten biraz zayıflasan balık yağı yedireceğiz, biraz kilo alsan pilates yaptıracağız! Yeni doğmuş bebek gibi gün gün sağlığını, kilonu, boyunu takip ediyoruz! Yakında "Sayın" diye hitap edenler sadece DTP'lilerle sınırlı kalmayacak gibi...